Dissosiyatif Bozukluklar Nedir? Belirtileri, Tedavisi ve Terapinin Önemi

Yayınlanma Tarihi: 09 Mart 2025

Dissosiyatif Bozukluklar Nedir?

Dissosiyatif bozukluklar, bir kişinin bilincinde, hafızasında, kimlik duygusunda veya çevre algısında kopukluklar ve ayrışmalar yaşamasıyla karakterize edilen ruhsal bozukluklardır​. Bu bozukluklar, kişinin düşüncelerinin, anılarının, duygularının ve kimliğinin normalde bütünleşik olan yapısında bir parçalanma olması durumudur. Basitçe ifade etmek gerekirse, dissosiyasyon, kişinin kendisini veya çevresini bir süreliğine farklı bir şekilde algılaması, gerçeklikten uzaklaşması halidir. Örneğin, kişi bazen sanki vücudunun dışındaymış, kendine dışarıdan bakıyormuş gibi hissedebilir veya belli bir zaman dilimine ait önemli bilgileri, anıları unutabilir. Bu tür deneyimler herkesin zaman zaman yaşayabileceği (örn. şiddetli stres altındaki bir kazazedenin olay anını hatırlamaması gibi) durumlardır; ancak dissosiyatif bozukluklarda bu kopukluklar sık ve şiddetlidir, kişinin hayatını aksatacak boyuta ulaşır​. Genellikle travmatik yaşantılar ile bağlantılıdır ve bir baş etme mekanizması olarak geliştiği düşünülür​. Üç temel dissosiyatif bozukluk türü tanımlanmıştır​ ​: Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB), Dissosiyatif Amnezi ve Depersonalizasyon/Derealisayon Bozukluğu.

Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB)

Eski adıyla Çoklu Kişilik Bozukluğu olarak bilinir. Kişinin iki veya daha fazla farklı kimlik durumu veya kişilik hali (“alter” kimlikler) geliştirmesiyle karakterizedir​. Bu farklı kimlikler sırayla kişinin davranışlarını kontrol eder ve genellikle birbirinden ayrı öz geçmişleri, tavırları, isimleri hatta ses tonları olabilir. Kişi, bu kimliklerden birindeyken diğer kimliklerin yaptıklarına dair anı boşlukları (hafıza kaybı) yaşayabilir. Örneğin, “Ahmet” kimliğindeyken yaptıklarını “Mehmet” kimliği hatırlamaz ve tersi. Bu durum, birey için ve çevresi için oldukça kafa karıştırıcıdır; kişi bazen kendini zamanda atlamalar yaşıyormuş gibi hisseder, etrafındakiler ise onun kişiliğinde dramatik değişimler fark edebilirler. Dissosiyatif kimlik bozukluğu genellikle çocukluk çağında yaşanan uzun süreli ve ağır travmalar (özellikle fiziksel, duygusal ya da cinsel istismar) sonucunda gelişir​. Çocuk, dayanılmaz travmadan kaçınmak için kendini “ayırır” ve bu durum bir savunma olarak yerleşir. DKB nispeten nadir bir bozukluk olarak kabul edilse de bazı araştırmalar genel nüfusta %1’in biraz üzerinde bir yaygınlığa sahip olabileceğini öne sürmüştür​ ​. Bu bozuklukta intihar girişimleri ve kendine zarar verme davranışları çok yüksektir – raporlara göre DKB hastalarının %70’inden fazlası yaşamlarında en az bir kez intihar girişiminde bulunur​.

Dissosiyatif Amnezi

Kişinin, genellikle travmatik veya stresli nitelikteki kişisel yaşam olaylarını kısmen veya tamamen hatırlayamaması durumudur​. Bu unutma, normal unutkanlığın ötesindedir; yani kişi bilinci açıkken yaşadığı önemli bir olayı zihninden adeta silmiş gibidir. Örneğin, bir kazazedede olay anına dair bir boşluk olması normaldir, ancak dissosiyatif amnezi’de kişi bazen kendi kimlik bilgilerini, ailesini, çocukluğunu dahi unutacak kadar geniş bir bellek kaybı yaşayabilir. Unutulan dönem bazen belli bir zaman dilimiyle sınırlıdır (olayın olduğu gün gibi), bazen ise parça parçadır (belirli olayları unutma). Fiziksel bir beyin hasarı olmaksızın bu hafıza kayıplarının olması dissosiyatif süreçle açıklanır; zihin, dayanılmaz stres yaratan anıları bilinçten uzaklaştırır. Dissosiyatif füg adı verilen durumda ise kişi sadece unutmakla kalmaz, aynı zamanda bir anda evinden/işinden uzaklaşarak yeni bir yerde, kısmen veya tamamen yeni bir kimlikle yaşamaya başlayabilir (gezgin durum). Füg durumundaki kişi, kendi geçmişine dair hafızasını yitirip başka bir kimlik benimsemiştir; bu durum genellikle geçicidir ama günler-haftalar sürebilir​. Füg nadir görülür ancak dramatik bir tablodur – örneğin evli ve çocuklu bir birey ansızın kaybolur, haftalar sonra başka bir şehirde bulunur ve kendi adını dahi hatırlamaz haldedir.

Depersonalizasyon/Derealisayon Bozukluğu

Bu bozuklukta kişi, tekrarlayan bir şekilde depersonalizasyon (kendine yabancılaşma) ve/veya derealisasyon (gerçekdışılık hissi, çevreye yabancılaşma) yaşar​. Depersonalizasyon, kişinin kendi bedenine, düşüncelerine veya duygularına dışarıdan bakıyormuş gibi hissetmesidir. Sanki kendi bedeninde değil de bir film izler gibi kendini deneyimler; örneğin, “bedenim sanki bana ait değil” ya da “robot gibiyim, duygularım yokmuş gibi” şeklinde tarifler yapabilir. Derealisasyon ise çevresinin, etrafındaki dünyanın garip, gerçek dışı, sisli veya rüya gibi algılanmasıdır; kişi sanki etrafındakiler bir tiyatro dekoru veya hayal ürünüymüş gibi hissedebilir. Bu deneyimler kişinin gerçeği değerlendirme yetisini tam kaybetmesine neden olmaz; yani kişi aslında bunun sadece kendi hissi olduğunu, gerçekte dünyanın değişmediğini bilir, ama yine de bu duyguyu engelleyemez. Depersonalizasyon/derealisasyon yaşantıları sağlıklı insanlarda da aşırı yorgunluk, uykusuzluk, madde etkisi veya travma anında anlık olarak olabilir; bozukluk olarak kabul edilebilmesi için sık tekrarlaması ve işlevselliği bozması gerekir. Bu bozukluk genellikle geç gençlik veya erken yetişkinlik döneminde başlar ve kronik seyredebilir. Kişi, bu hislerden dolayı yoğun anksiyete yaşayabilir, “delirmekten” korkabilir. Oysa ki bu fenomenler psikoza (gerçeklikten tamamen kopmaya) dönüşmez, fakat birey için yaşaması son derece rahatsız edicidir.

Tüm dissosiyatif bozuklukların ortak noktası, genellikle bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkmalarıdır. Özellikle çocukluk çağında maruz kalınan ağır stresler sırasında zihin, o anki acıyı hafifletmek için kendini “kapatarak” veya olaydan “koparak” dissosiye olabilir​. Örneğin, şiddet gören bir çocuk, dayak anında kendini tavandan aşağı olayı izliyormuş gibi hissederek depersonalizasyon yaşayabilir; bu onun acısını azaltır. Ya da travma sonrası stres bozukluğunda görüldüğü gibi, travmanın parçaları hatırlanmayarak dissosiyatif amnezi şeklinde korunma sağlanır. Dissosiyatif kimlik bozukluğu vakalarında, özellikle tekrarlayan çocukluk istismarlarında, çocuğun zihin yapısı farklı “benlik durumu”lar oluşturarak travmayı farklı parçalara bölüştürür, böylece asıl benlik bir nebze korunur.

Dissosiyatif bozukluklar, toplum tarafından ve hatta bazen klinisyenler tarafından anlaşılması zor bozukluklardır. DKB gibi durumlar popüler medyada bazen abartılı veya hatalı biçimde yansıtılmıştır (örneğin kötücül “çoklu kişilikli” karakterler gibi), bu da gerçek hastaların damgalanmasına yol açabilir. Oysa dissosiyatif bozukluğu olan bireyler genellikle kendi içlerinde büyük bir acı ve karmaşa yaşarlar; tehlikeli değil, çoğunlukla travmatize ve incinmiş kişilerdir. Tanı alması da kolay olmayabilir: Bir DKB hastası yıllarca depresyon, anksiyete, hatta şizofreni gibi yanlış tanılar alabilir çünkü belirtilerini açık etmeyebilir veya sağlık sistemi bu bozukluğa aşina olmayabilir. Bazen semptomlar psikotik bozuklukları andırabilir (sesler duyma, kendini farklı hissetme vs.), ancak dissosiyatif durumlarda bu “içsel” sesler genellikle kişinin alter kimliklerine ait düşüncelerdir ve kişi gerçekle fanteziyi genellikle ayırt edebilir.

Dissosiyatif Bozukluklar Belirtileri

Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) Belirtileri

Bu bozukluğa sahip kişiler, en az iki farklı kimlik durumuna sahiptirler. Bu alter kimlikler zaman zaman bilinci “ele geçirir” ve kişinin davranışlarını, konuşmasını, duygularını belirler. Kişi, farklı kimlikleri devredeyken birbirinden oldukça farklı şekilde davranabilir. Örneğin, bir kimliği çocuk yaşta olabilir, o kimlik devredeyken çocuk gibi konuşup ağlayabilir; diğer bir kimliği ise öfkeli ve saldırgan olabilir. Bu geçişler sırasında genellikle ani davranış ve tavır değişiklikleri olur. Hafıza boşlukları DKB’nin tipik belirtisidir: Kişi, günlük yaşamında olup bitenleri tam hatırlamaz, önemli kişisel bilgileri unutabilir​ . Örneğin, kendini hiç tanımadığı bir yerde bulabilir, son birkaç saatte ne yaptığını anımsayamaz. Ya da dolabında hiç hatırlamadığı kıyafetler bulabilir, evinde nasıl geldiğini bilmediği eşyalar olabilir. Arkadaşları “dün bana çok kızgın şeyler söyledin” dediklerinde bunu hatırlamaz. Bu bellek boşlukları, alter kimlikler arası amneziden kaynaklanır: Bir kimliğin yaptıklarını diğeri bilmez. Kişi zaman zaman kendini kaybetme veya trans benzeri durumlar tarif edebilir (“Sanki bir süreliğine bayılmışım gibi, sonra kendime geldim” veya “Bazen aynaya bakınca oradaki kişi ben değilmişim gibi geliyor” gibi). Ayrıca sık sık depresyon, anksiyete, kendine zarar verme (örn. bilek kesme, yakma), intihar düşünceleri gibi belirtiler eşlik eder. Kişi kulağına içeriden sesler geldiğini söyleyebilir; bu şizofrenideki halüsinasyonlardan farklı olarak alter kimliklerin kendi aralarındaki iletişimin yansıması olabilir (örneğin bir kimlik diğerine “değersizsin” diye sesleniyor gibi). DKB’li hastalar çoğu kez disosiyatif amnezi ve depersonalizasyon yaşantılarını da birlikte yaşarlar. Örneğin travmatik anılarını hatırlayamadıkları dönemler, ya da stres altında bedenden kopma halleri olabilir.

Dissosiyatif Amnezi Belirtileri

Bu bozukluğun temel belirtisi, kişinin önemli otobiyografik bilgileri hatırlayamamasıdır. Bu unutkanlık, basit dalgınlıkla açıklanamayacak boyuttadır ve genellikle bir travmaya veya strese eşlik eder​. Kişi, genellikle kim olduğunu bilir ancak hayatındaki belirli olayları unutmuştur. Örneğin, bir savaş gazisi, çatışma sırasında yaşadıklarını hiç anımsamayabilir (yerel amnezi); bir taciz mağduru, çocukluğunun belirli yıllarına dair hiçbir şey hatırlamayabilir (sistematik amnezi). Bazı hastalar belli bir kişiyle ilgili tüm anıları (mesela bir akrabası) unutabilir. Dissosiyatif amnezinin fark edilmesi bazen zordur çünkü kişi bilinçli olarak “hatırlamıyorum” diyebilir ama çevresi onun aslında biliyor olması gerektiğini düşünür. Bu bellek kaybı epizodik bellekle ilgilidir; genel bilgiler genelde korunur. Örneğin, bir hasta evli olduğunu unutur ama araba kullanmayı unutmaz. Eğer dissosiyatif füg gelişmişse, belirtiler daha dramatik olur: Kişi evini, işini terkeder, belki yüzlerce kilometre uzağa gider ve orada kendine yeni bir kimlik yaratabilir. Bu durumda, hem geçmişine dair amnezi vardır hem de bir tür gezginlik davranışı görülür. Çevresi için bu, kişinin kaybolması ya da kaçması olarak algılanır. Füg halindeki kişi, bulunduğunda genellikle şaşkındır, eski hayatını hatırlamaz. Füg çözüldüğünde (hafıza geri geldiğinde) ise bu sefer de füg sırasında yaptıklarını hatırlamaz – yani bellek iki yönlü kesintiye uğrar.

Depersonalizasyon/Derealisasyon Bozukluğu Belirtileri

Bu bozukluğu olan kişiler, genellikle tekrarlayan depersonalizasyon epizodları, derealizasyon epizodları veya her ikisini yaşarlar​. Depersonalizasyon belirtileri:

  • Kişi kendini bedeninden ayrılmış gibi hisseder.
  • Sık dile getirilen tanımlamalar: “Kendimi bir robot gibi hissediyorum”, “Sanki bedenimin içinde değilim, dışarıdan izliyorum”, “Duygularım yokmuş gibi hissediyorum, boş bir kabuğum sanki”.
  • Bazıları aynaya baktığında kendini yabancı hisseder, kendi yüzü tanıdık gelmez bir an için.
  • Kendi sesini duyduğunda garipser, “Bunu ben mi söyledim?” diye içinden geçirebilir.

Derealisasyon belirtileri:

  • Çevreyi algılamada tuhaflık öne çıkar.
  • Kişi, etrafındaki dünyanın gerçek olmadığını hisseder veya sis perdesi arkasındaymış gibi görür.
  • Renkler, sesler, zamanın akışı değişmiş gibi gelebilir. Örneğin, “Etrafımdaki her şey bir rüyadaymışım gibi geliyordu”, “Zaman sanki yavaş çekimde ilerliyor gibiydi”, “İnsanlar robot gibiydi, sesleri uzaktan geliyordu” şeklinde anlatabilirler.

Bu epizodlar genelde kısa sürse de (bikaç dakika veya saat), bozukluk halinde sık tekrarlar veya bazı kişilerde süreklilik kazanabilir. Belirtiler tetikleyicilere bağlı olabilir veya kendiliğinden gelebilir. Yorgunluk, stres, aydınlık/flüoresan ışıklar, belirli müzikler vs. tetikleyebildiği hastalar vardır. Kişi genelde “ben çıldırıyor muyum?” korkusunu yaşar çünkü deneyimleri çok garip gelir. Ancak, gerçeklik kontrolü yerindedir: Yani kişi aslında bir rüyada olmadığını, bunun kendi hissi olduğunu bilir, sadece bu hissi geçirememekten muzdariptir. Bu farkındalık, depersonalizasyon/derealisasyon bozukluğunu psikozdan ayıran önemli bir noktadır. Beraberinde anksiyete panik atakları olabilir, çünkü bu deneyimler çok korkutucu olabilir ve kişi panikler. Bazıları çevreden gelen uyaranlara karşı aşırı hassasiyet (hipervijilans) geliştirir, çünkü gerçeklik hissine tutunmaya çalışır. Örneğin, kendi gerçekliğini test etmek için kolunu çimdikleme, etrafındaki eşyalara dokunup kendini topraklama gibi davranışlar sergileyebilir.

Ortak belirtiler ve eşlik eden semptomlar

Dissosiyatif bozukluklarda sıklıkla depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu semptomları eşlik eder. Kabuslar, uyku bozuklukları, ani öfke patlamaları gibi travma ilişkili durumlar görülebilir. Ayrıca baş ağrıları, bedensel ağrılar gibi psikosomatik şikayetler yaygın olabilir. Kişiler bazen gerçeklikle bağlarını sorguladıklarından farkındalık sorunları yaşarlar, dalgın veya transandantal halde görünebilirler. Okulda/işte konsantrasyon sorunları, hafıza problemleri belirebilir. Yine, disosyatif bozukluklar intihar riskini artırabilir çünkü kişi yaşadığı içsel karmaşadan kurtulmak isteyebilir. Dissosiyatif bozukluk belirtileri, dalgalı seyredebilir. Bazı dönemler kişi nispeten iyi olabilir, belirtiler hafifleyebilir; stres arttığında veya bir tetikleyiciyle (örneğin travmayı hatırlatacak bir olayla) karşılaştığında belirtiler şiddetlenebilir. Bu yüzden tanı koymak ve tedaviyi planlamak için ayrıntılı bir öykü almak, gerekirse hipnoz veya özel ölçeklerle (örn. Dissociative Experiences Scale - DES gibi) değerlendirmek gerebilir.

Dissosiyatif Bozukluklar’ın Tedavi Yöntemleri

Dissosiyatif bozuklukların tedavisi, genellikle psikoterapi odaklıdır ve sabır, zaman ile güvene dayalı bir süreç gerektirir. Bu bozuklukların çoğu geçmişteki travmatik deneyimlerle bağlantılı olduğundan, tedavinin önemli bir kısmı da bu travmaların işlenmesine ve dissosiyatif semptomlara yol açan mekanizmaların çözülmesine yönelik olur. Her ne kadar dissosiyatif bozukluklar heterojen bir grup olsa da, ortak nokta psikoterapinin birincil tedavi olmasıdır. Bu bozuklukların ilaçla doğrudan tedavisi yoktur, ancak eşlik eden depresyon, anksiyete gibi semptomlar için ilaçlar kullanılabilir.

1. Psikoterapi

Dissosiyatif bozuklukların tedavisinde en yaygın kullanılan yöntem psikoterapidir. Özelde, travma odaklı terapiler ve dissosiyasyon konusunda uzmanlaşmış yaklaşımlar tercih edilir. Örneğin:

  • Bireysel psikoterapi (travma terapisi): Tedavinin başında genellikle bir stabilizasyon evresi gelir. Bu evrede terapist ve danışan, önce şu anki semptomları yönetmeye odaklanır. Güvenli bir terapötik ilişki kurulur, hasta kendini güvende hissedene kadar doğrudan travmaya girilmez. Özellikle Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu’nda terapist, farklı kimlikleri tanımaya çalışır ve her biriyle işbirliği kurmayı hedefler. Amaç, sistem içinde bir iletişim ve güven ortamı oluşturmaktır. Tedavinin ilerleyen aşamalarında, hasta hazır olduğunda travma işlemesine geçilir. Burada farklı teknikler kullanılabilir:
    • EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing = Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme): EMDR, travmatik anıların beyinde adaptif şekilde yeniden işlenmesini amaçlayan bir terapidir. Dissosiyatif bozukluğu olan kişilerde dikkatle uygulanması gerekir, çünkü yoğun dissosiyasyona neden olabilir. Genellikle stabilizasyondan sonra, kademeli ve modifiye biçimde uygulanır. Doğru yapıldığında, travmatik anıların duygusal yükünü azaltmada faydalı olabilir​.
    • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Özellikle depersonalizasyon/derealisasyon bozukluğunda, BDT teknikleri kullanılarak hastanın bu deneyimlere verdiği tepkiler ele alınabilir. Örneğin, “delireceğim” korkusunu yenmesi, bu hisler geldiğinde dikkati dış dünyaya verme (grounding) becerileri kazanması, çarpık düşünceleri düzeltmesi sağlanabilir. BDT, travmatik inançları (örn. “ben suçluydum” gibi) değiştirmede de kullanılır.
    • Hipnoz veya Hipnoterapi: Bazı vakalarda, klinik hipnoz disosiyatif durumların tedavisinde kullanılabilir. Özellikle Dissosiyatif Amnezi’de unutulmuş anıları geri getirmek veya DKB’de alter kimliklerle kontrollü şekilde iletişim kurmak için hipnoz uygulanmıştır. Ancak hipnoz dikkatle kullanılmalıdır; yanlış yapılırsa sahte anılara veya karmaşaya neden olabilir. Ehil ellerde, Ego Durum Terapisi gibi yaklaşımlar, DKB’deki alterlarla çalışmayı kolaylaştırabilir.
    • İç Çocuk Çalışmaları ve Güvenli Mekân Oluşturma: Travmatik geçmişi olan kişilerde terapistler, danışanın zihninde güvenli bir mekân imgelemesi oluşturmasına yardım eder. Bu, dissosiye olduğunda geri dönebileceği, sığınabileceği hayali bir güvenli yer olabilir. Ayrıca “iç çocuk” (travma yaşayan çocukluk parçaları) ile bağlantı kurma ve onlara şefkat gösterme, yeniden ebeveynlik etme teknikleri uygulanabilir.
    • Fazlı Tedavi Yaklaşımı: Travma ve dissosiyasyon tedavisinde sıklıkla üç fazlı model kullanılır: 1) Stabilizasyon ve güvenli becerilerin kazandırılması, 2) Travmanın işlemlenmesi (anıları hatırlama, ifade etme, duygusal olarak yeniden işleme), 3) Bütünleşme ve rehabilitasyon (kimlik duygusunun bütünleştirilmesi, günlük hayatta işlevselliğin sağlanması). Özellikle DKB’de hedef, alter kimliklerin en sonunda entegrasyonu (birleşmesi) veya en azından kooperasyonudur​. Tüm kimliklerin bir tek ana kimlikte toplanması ideal hedeftir, ancak her zaman tam entegrasyon sağlanamayabilir; bu durumda işlevsel işbirliği (alterlar arası iletişim, uzlaşma) da bir başarı sayılır.
  • Aile/Psiko-eğitim: Hastanın yakınlarına bu bozukluğun doğası, belirtileri ve tetikleyicileri hakkında eğitim vermek de tedavinin parçası olabilir. Özellikle DKB hastalarının eşleri veya yakınları, birden değişen kimlikler karşısında ne yapacaklarını bilemezler; destekleyici ancak sınırları bilen bir yaklaşım öğrenmeleri için terapist onlarla da görüşebilir. Aynı şekilde, depersonalizasyon yaşayan birinin ailesi onun tembellik yaptığını sanabilir, bu hissi anlamazlar; psiko-eğitim bu açıdan yardımcı olur.

2. İlaç Tedavisi

Dissosiyatif bozuklukların kendine özgü bir ilacı yoktur, ancak eşlik eden semptomlara göre ilaçlar kullanılır. Örneğin:

  • Antidepresanlar: Depresyon, anksiyete, irritabilite varsa SSRI/SNRI gibi antidepresanlar verilebilir. Bazı DKB hastalarında antidepresanlar duygudurum dengesine yardımcı olabilir.
  • Anksiyolitikler: Yoğun anksiyete veya panik atakları için kısa süreli benzodiazepin verilebilir; ancak uzun vadede bağımlılık riski nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır. Buspiron gibi non-bağımlılık yapan anksiyolitikler de düşünülebilir.
  • Antipsikotikler: Bazı durumlarda (örneğin DKB’deki şiddetli davranış sorunları veya geçici psikoz benzeri durumlar) düşük doz atipik antipsikotik kullanılabilir. Ayrıca antipsikotiklerin (risperidon gibi) derealisasyon/depersonalizasyon semptomlarına kısmen iyi geldiğine dair klinik gözlemler vardır, ancak kesin bir tedavi değildir. Bunlar daha çok yatıştırma ve denge amaçlıdır.
  • Naltrekson: İlginç biçimde, bazı araştırmalar opioid antagonist ilaç naltreksonun depersonalizasyon bozukluğunda semptomları azalttığını öne sürmüştür. Bunun mekanizması tam anlaşılmasa da, bazı vakalarda denenmiştir.
  • Uyarıcılar: Eğer disosiyatif bozuklukla birlikte dikkat eksikliği veya aşırı uyuşukluk gibi durumlar varsa (özellikle hipnotize olma haline meyil), bazen stimulant ilaçlar (örn. modafinil) odaklanmayı artırıp dissosiyasyonu azaltmaya yardımcı olabilir. Ancak bu çok spesifik durumlar içindir.

İlaçlar genellikle destekleyici olarak kullanılır; esas iyileşme terapiyle hedeflenir. Ayrıca, travma terapisi sırasında hatırlanan anılar bireyi bunaltabilir; terapistler gerekirse kısa süreli uyku düzenleyiciler veya sakinleştiriciler reçete ederek hastanın tolere etmesine yardımcı olabilirler.

3. Destekleyici Ortam ve Hayat Tarzı

Tedavi sürecinde düzenli rutin, stres yönetimi, sağlıklı yaşam alışkanlıkları çok önemlidir. Dissosiyatif bozukluklarda stres semptomları kötüleştirebilir, bu yüzden:

  • Düzenli uyku ve beslenme: Özellikle depersonalizasyon yaşayanlar, yorgunlukla semptomlarının arttığını belirtirler; iyi uyku hijyeni ve düzenli beslenme ile vücut direnci korunur.
  • Stres azaltma teknikleri: Yoga, meditasyon, tai-chi gibi beden farkındalığını artıran ve gevşeten aktiviteler önerilebilir. Ancak bazı DKB hastaları için meditasyon/dikkat içe dönüş dissosiyasyonu artırabileceğinden, kişiye göre ayarlanmalı.
  • Sanat terapisi/yaratıcı terapiler: Bazı hastalar duygularını ve travmalarını doğrudan konuşmakta zorlanabilir. Resim çizme, yazı yazma, müzik gibi yöntemlerle kendini ifade etmek terapiye ek olarak çok yardımcı olabilir. Özellikle alter kimliklerin duygularını resimle ifade ettiği sanat terapisi seansları literatürde mevcuttur.
  • Güvenli bir çevrenin sağlanması: Özellikle travmatik ortamdan uzaklaşma imkanı olanlar için (mesela hala istismar edici biriyle yaşıyorsa) sosyal destek sistemleri devreye girer. Güvenli barınma, hukuki koruma vs. sağlanırsa, tedavi daha başarılı olur.

4. Uzun Vadeli Destek

Dissosiyatif bozuklukların tedavisi aylar, hatta yıllar sürebilir. DKB gibi vakalarda 5-7 yıl terapi gerektirdiği bile olur. Bu nedenle, devamlılık çok önemlidir. Kişinin arada terapiye ara verse bile tekrar kötüleştiğinde geri dönebileceği bir terapisti olması idealdir. Ayrıca destek grupları (mesela istismar mağdurları grupları) veya çevrimiçi forumlar, hastaların deneyim paylaşımı için yardımcı olabilir (fakat DKB’de yanlış yönlendirme riskine karşı bu dikkatli olmalı). Tedavi hedefleri: Dissosiyatif bozukluklarda en nihai hedef, kişinin benlik duygusunun bütünlüğünü yeniden kazanması, travma anılarına uyumlu bir biçimde entegrasyon sağlaması ve **günlük hayatta işlevselliğini artırmasıdır​**. DKB’de ideal olarak alterların tek bir kimliğe bütünleşmesi, yoksa en azından bir arada barış içinde yaşayıp hayatı bölmeden sürdürebilmeleri hedeflenir. Dissosiyatif amnezide amaç hatıraların geri kazanılmasıdır (her zaman tam mümkün olmasa da, kişiye bunlarla yaşamayı öğretmektir). Depersonalizasyon/derealisasyonda hedef, bu epizodların sıklık ve şiddetinin azaltılması ve kişi geldiğinde bunlarla baş edebilecek donanıma sahip olmasıdır.

Tedavi zorlukları: Özellikle DKB hastaları bazen terapide zorluk çıkarabilir, güven problemi yaşarlar, sık terapist değiştirebilirler. Terapistin sabırlı, tutarlı ve sınır koyabilen bir yaklaşımda olması gerekir. Bazı kimlikler tedavi istemeyebilir, direnebilir. Terapist adeta bir arabulucu gibi sistem içindeki tüm alterların güvenini kazanmaya çalışır. Bu, terapiyi zor ama aynı zamanda benzersiz kılar. Bu nedenle DKB tedavisi konusunda tecrübeli bir uzman bulmak kritiktir. Başarı öyküleri: Doğru tedaviyle birçok dissosiyatif bozukluk hastası belirgin iyileşme kaydedebilir. Örneğin, DKB tanılı bir kişi, yıllar süren terapiden sonra artık alter geçişleri yaşamadan, tüm anılarını bilecek şekilde hayat sürebilir (belki stres altında küçük dissosiyatif belirtiler kalsa da). Dissosiyatif amnezi yaşayan biri, yavaş yavaş anı parçalarını hatırlayabilir ve bunlarla baş ederek hayatına devam edebilir. Depersonalizasyon bozukluğu olan bir hasta, tetikleyicilerini yönetmeyi öğrenip epizodları nadir düzeye indirebilir.

Son olarak, dissosiyatif bozuklukların tedavisi genellikle travma odaklı olduğu için, bunun bir parçası olarak hastanın ruhsal anlamda güçlendirilmesi ve kendilik değeri kazandırılması da önemlidir. Terapistler, hastanın başına gelenleri anlamlandırmasına yardım eder, utanma veya suçluluk duygularını azaltır, “o zaman hayatta kalmak için bu stratejiyi geliştirdin, şimdi artık güvendesin, yeni başa çıkma yöntemleri öğreniyoruz” gibi mesajlarla hastanın kendisine şefkat duymasını sağlarlar. Bu içsel kabul ve anlama hali, iyileşmenin önemli bir mihenk taşıdır.

Psikolog ve Terapi Desteğinin Önemi

Dissosiyatif bozukluklar, karmaşık ve genellikle travma kökenli rahatsızlıklar olduğu için, psikolog ve terapi desteği bu bozuklukların yönetiminde vazgeçilmez bir yere sahiptir. Diğer pek çok ruhsal sorundan farklı olarak, dissosiyatif bozuklukların temelinde çoğunlukla geçmişte yaşanmış çözülmemiş travmalar ve zorlu yaşam deneyimleri yatar. Dolayısıyla, ilaç tedavisiyle semptomları bir ölçüde yatıştırmak mümkün olsa da asıl iyileşme, bu travmaların işlendiği, kişinin kendini yeniden bütünleştirdiği bir psikoterapi süreciyle sağlanır​. Psikolog desteğinin önemini birkaç başlık altında inceleyebiliriz:

  • Güvenli Bir İlişki Kurmak: Dissosiyatif bozukluğu olan bireylerin birçoğu, geçmişte güvendikleri kişiler tarafından (örneğin aile üyeleri) travmaya maruz kalmış olabilir. Bu nedenle, temel güven duyguları zedelenmiş ve insan ilişkilerinde ciddi çekinceleri vardır. Bir psikolog, yargılamayan, anlayışlı ve sürekli bir varlık olarak danışanı ile güvenli bir bağ kurar. Özellikle Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) hastalarında terapistin tutarlılığı ve kabul edici tavrı, farklı kimliklerin de zamanla güvende hissetmesini sağlar. Hasta, belki hayatında ilk kez tüm parçalarıyla birlikte kabul gördüğünü, anlaşılmaya çalışıldığını hisseder. Bu terapötik ittifak, iyileşme sürecinin temel taşıdır; çünkü hasta bu ilişki içinde yavaş yavaş kendini açabilir ve travmatik anılarıyla yüzleşme cesareti bulabilir.
  • Semptomları Anlamlandırmak ve Yönetmek: Birçok dissosiyatif bozukluk hastası, yaşadığı garip semptomları (örneğin “kendimi bedenimin dışındaymış gibi hissediyorum” ya da “bazı şeyleri yapıyorum ama hatırlamıyorum”) anlamlandıramaz ve delirdiğini düşünebilir. Psikolog, bu semptomların travmaya veya strese verilen bir reaksiyon olduğunu, kişinin çıldırmadığını anlatır ve eğitir​. Örneğin, depersonalizasyon yaşayan bir danışana, bu hissin vücudun aşırı stres altındayken kendini korumak için yaptığı geçici bir kopma olduğunu, tehlikeli olmadığını açıklar. Bu bilgi bile, hastanın korkusunu azaltır. Psikolog ayrıca başa çıkma becerileri öğretir: “Grounding” denen teknikler (çevredeki 5 şeyi say, elini buzlu suya koy gibi duyusal odaklama) depersonalizasyon geldiğinde kişinin tekrar gerçekliğe dönmesine yardımcı olabilir. Yine, DKB’li birine, alter kimlikleriyle bir günlük tutma, aralarında iletişim defteri oluşturma gibi yöntemler önererek içsel kaosu bir miktar yönetmesini sağlar. Bu sayede hasta, semptomlarını yavaş yavaş kontrol edebileceğini, en azından öngörebileceğini öğrenir, çaresizlik duygusu azalır.
  • Travmaların İşlenmesi ve Entegrasyon: Dissosiyatif bozuklukların kökünde genelde travmatik anılar yatar. Bu anılar, beyin tarafından tam işlemlemediği için dissosiyatif semptomlar şeklinde tekrar yüzeye çıkarlar. Örneğin, bir çocukluk çağı istismar anısı bilinçten kopartılıp “unutulmuş” olabilir (dissosiyatif amnezi), ancak bedensel duygular veya kabuslar şeklinde kişi farkında olmadan yaşamaya devam eder. Psikoterapi, bu gömülü anıları danışanın tolere edebileceği bir hızla bilince getirme ve duygusal olarak işleme sürecidir. Psikolog, danışanın travmatik anıları hatırlamasına yardımcı olurken onun regülasyonunu da sağlar – yani duygusal olarak aşırı bunalmamasını gözetir. Bu süreçte danışan, geçmişte konuşamadığı, ifade edemediği acıları paylaşır, terapistin şefkati ve anlayışı sayesinde bunları yeniden yorumlar. Örneğin, bir istismar mağduru kendini suçlu hissediyorsa, terapist onun masum olduğunu, sorumluluğun istismarcıda olduğunu vurgular, bu inancı pekiştirir. Travmalar birer birer işlendiğinde, hastanın zihninde dağınık halde duran parçalar birleşmeye başlar. Özellikle DKB’de alter kimliklerden her biri genelde belli anıları veya duyguları taşır; terapi sürecinde bu alterlar travmalarını paylaştıkça, kişi bunları tek bir hafıza bankasında birleştirebilir. Entegrasyon dediğimiz bu süreç, terapist olmadan gerçekleşmesi çok zor bir şeydir – adeta puzzle’ın parçalarını bir araya getirmeye benzer ve terapist bu puzzle’ın kutu resmini görebilen, yönlendiren kişidir.
  • Kimlik ve Benlik Gelişimi: Dissosiyatif bozukluğu olan kişilerde benlik algısı genelde zedelenmiştir. DKB’de kişinin birden fazla kimliği vardır ve bütünleşik bir öz benlik hissi yoktur. Depersonalizasyon bozukluğunda kişi kendine yabancılaşmıştır, kim olduğunu net hissetmez. Psikologlar, danışanın sağlıklı bir kimlik duygusu geliştirmesine destek olurlar. Örneğin, DKB’de terapist, alter kimliklerinin hepsinin aslında aynı bütünün parçaları olduğunu anlatır ve bunları entegre etmeye çalışır. Kişinin güçlü yönlerini bulup ortaya çıkarır, özgüvenini inşa eder. “Sen bu travmalardan sağ çıkmış güçlü bir insansın, zihnin seni korumak için bu mekanizmaları geliştirmiş” gibi vurgular, hastanın kendine bakışını değiştirir. Yavaş yavaş, hasta kendini sadece kurban olarak değil, aynı zamanda bir hayatta kalan (survivor) olarak görmeye başlar.
  • Gerçeklikle Temas ve Günlük İşlevsellik: Dissosiyatif semptomlar, kişinin günlük hayatını sürdürmesini çok zorlaştırabilir. Psikologlar, danışanın iş, okul, aile gibi alanlarda işlevselliğini arttırması için stratejiler geliştirir. Örneğin, sık dissosiye olan birine, çalışma sırasında kısa aralar verip etrafına odaklanma, bir nesneyi elinde tutarak “şimdi ve burada”ya dönme teknikleri öğretilir. Hafıza boşlukları yaşayan birine, not tutma alışkanlığı, telefonla hatırlatıcılar kullanma gibi yöntemler önerilir. Terapist, hasta ile birlikte tetikleyici olabilecek durumları belirler (örn. belirli bir kokunun travmayı tetiklemesi gibi) ve bunlardan kaçınma veya başa çıkma planları yapar. Örneğin, “Kalabalık bir yerde paniklersen, hemen çıkıp açık havada derin nefes al” gibi somut adımlar belirlenir. Bu sayede, danışan hayatının kontrolünü yavaş yavaş geri kazanmaya başlar.
  • Aile ve Sosyal Çevre Desteği: Psikologlar, gerektiğinde danışanın izin verdiği ölçüde aile üyeleriyle de görüşerek onlara rehberlik eder. Dissosiyatif bozukluklar etrafındakiler için de kafa karıştırıcı olabilir; psikolog, ailenin nasıl destek olacağını, hangi tutumlardan kaçınması gerektiğini anlatır. Örneğin, DKB’li birinin ailesine, “Kişiliklerden biri ortaya çıktığında sakin kalın, onunla tartışmayın veya alay etmeyin, bu onun baş etme yolu” diyebilir. Ya da depersonalizasyon yaşayan bir eşe sahip birine, “Eşin böyle hissettiğinde ona dokunmak veya konuşmak bazen yardımcı olur, birlikte bir yürüyüş yapın” gibi tavsiyeler verebilir. Bu sayede, ev ortamı hastanın iyileşmesini destekler hale gelir.
  • Damgalamayla Mücadele ve Normalleştirme: Dissosiyatif bozukluklar toplumda az bilinir ve filmler, diziler tarafından yanlış aktarılabilir. Hastalar da kendilerinde “anormal” bir şeyler olduğunu düşünerek utanabilirler. Psikolog, danışana yaşadıklarının travmaya verilebilen bir tepki olduğunu, bunun bir hayatta kalma mekanizması olduğunu anlatarak durumu normalleştirir. Örneğin, “Senin zihnin, o kadar ağır bir yükle baş etmeye çalışmış ki anıları bölmüş/kişiliğini ayırmış – bu aslında zeki bir beynin kendini koruma yolu” gibi bir çerçeveleme, hastanın kendine bakışını düzeltir. Böylece hasta utanmak yerine kendini anlamaya yönelir. Ayrıca, psikolog gerekli görürse hasta adına diğer sağlık çalışanlarıyla iletişim kurarak doğru anlaşıldığından emin olur (örneğin acil servise giden bir DKB hastasının yanlışlıkla şizofreni diye damgalanmaması için bilgi verir, elinde bir kriz planı bulundurur).
  • Uzun vadeli izlem ve destek: Dissosiyatif bozukluklar genelde kronik seyreder, belirtiler stresli dönemlerde nüksedebilir. Bir psikologla kurulmuş iyi bir terapi ilişkisi, hastanın ihtiyacı olduğunda geri dönebileceği bir sığınak gibidir. Örneğin, terapisi bitmiş bir DKB hastası, yıllar sonra bir kayıp yaşayıp tekrar dissosiyatif semptomlar hissederse, eski terapistine ulaşabilir ve birkaç destek seansı alarak yeniden dengelenebilir. Bu süreklilik, hastaya güvende hissettirir. Terapi bitiminde de genellikle “kapımız açık” mesajı verilir.

Özetle, psikologlar dissosiyatif bozuklukların tedavisinde hem rehber, hem destekçi, hem de katalizör rolü görürler. Bu bozuklukların özünde yatan “parçalanmışlığı” gidermek için, empatiyle yaklaşan, uzmanlığıyla yol gösteren bir profesyonelin varlığı şarttır. Bilimsel kaynaklar ve vaka örnekleri, uygun terapiyle dissosiyatif bozukluğu olan birçok kişinin belirgin iyileşme gösterdiğini doğrulamaktadır​ ​. Dahası, terapi süreci sadece semptomları hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda bireyin genel psikolojik olgunlaşmasına, kendini daha iyi tanımasına ve zorlu yaşam deneyimlerini anlamlandırarak geride bırakmasına olanak tanır. Bir metafor ile açıklarsak: Dissosiyatif bozukluğu olan kişinin zihni, fırtınada parçalanmış bir gemi gibidir; psikolog ise o parçaları tek tek toplayıp bir araya getirmeye çalışan bir rehber kaptandır. Bu yolculuk bazen uzun ve çetin olsa da, doğru yönlendirme ve destekle gemi tekrar bütün hale gelebilir ve kişi yaşam denizinde kendi rotasını çizebilir hale gelir. Terapinin sunduğu güvenli liman sayesinde, en parçalanmış zihinler bile yeniden inşa edilebilir. Bu nedenle, dissosiyatif bozukluklarla mücadelede psikolog/terapi desteği hayati önemdedir ve kişinin yalnız olmadığı, profesyonel rehberlikle bu zor sürecin aşılabileceği mesajı her fırsatta vurgulanmalıdır​ ​.

Blog'a Geri Dön
WhatsApp Üzerinden İletişime Geçin